Giddar’dan yansıyanlar için dördüncü duyurum: Giddar’ın Cemil Durmuş’a hissettirdikleri…
GİDDAR YORUM
Bugüne kadar okuduğum birçok kitap arasında YÜZÜKLERİN EFENDİSİ, GİDDAR gibi fantastik romanlar hiç yeralmamıştı ve pek ilgilendiğim de söylenemez. Ancak bütünüyle hayal gücüyle varedilmiş bu tür kitap yazarlarına da extra hayranlık duymuşumdur. GİDDAR yazıldığından bu yana 1 yılı aşan uzun bir zaman oldu. Kitaplığımda sevdiğim ve yüreğinden iyilik fışkırdığına inandığım bir arkadaşımın eseri olarak yerini aldı. Ancak her zaman olduğu gibi okumak için de ilham bekledim. Bunun benim için bir sıralaması yok; örneğin GRANGE nin son kitabı dahil tüm kitaplarını okudum sadece sondan bir önceki olan KOLONİ yi bilinçli olarak atladım nedense hala onu okuma ilhamı gelmedi. Geçenlerde bir arkadaşımla kitaplardan bahsederken ona fantastik kitap seviyorsan GİDDAR ı oku diye tavsiyede bulundum ama içimden de “iyi de sen okumadığın halde nasıl tavsiye de bulunabiliyorsun’’ diye yerindim. Ve sonra bu tür kitapları okumayı sevmiyor olsam da GİDDAR ı yakın arkadaşımın eseri olduğu için okumalıyım ki biraraya geldiğimizde kitap hakkında söyleyecek birkaç cümlem olsun diye düşündüm. Açık sözlülüğümün antipatik görünmemesi dileğiyle 🙂
Fantastik romanlarla pek selamlaşmayan ben için son derece hard fantastik bir başlangıç ama hani insan dibinde duran güzellikleri bazen göremez ya bende tanıdığım birinden bu kadar iyi bir anlatım, tasvir beklemiyormuşum ki başladığım anda cümlelerdeki anlatım gücüyle bi sarsıldım. Aklıma hemen bir zaman okuma isteğiyle alıp ilk paragrafındaki insanı kasan anlatımıyla bir kenara bırakıp daha da yüzüne bakmadığım Ahmet Altan’ın Kılıç Yarası Gibi geldi. Tabi tam tersi bir örnek olarak 🙂
2. bölümle birlikte kahramanları tanımaya ve hayalimde canlandırmaya başladım. Tasvirler ve cümle kuruluşları yine çok etkileyici. SIOX DIA MONT hemen sempatimi kazandı. Arkadaşlık ve aile ilişkileri son derece gerçekçi ve inandırıcı.
İlk 60 sayfaya kadar bir satırdan bile sıkılmadan ve daha da merak ederek okumaya devam ettim. Araya bir kitapsız gün girdi ve GİDDAR ı özlediğimi fark ettim. Sonraki gece uyku problemi olan ben her zaman yaptığım gibi uyuma emelime kitapları alet etmeye devam ettim son kurbanım GİDDAR la :), gece 11:30 gibi okumaya başladım ( TV de uyumama yardımcı oluyor ama çok ilgimi çeken bir program çıkarsa özellikle belgesel kanallarından, uyumayabiliyorum, yani çok ilgimi çekmeyen oyalayıcı birşeyler lazım ) Fakat bu defa hesaplar tutmadı saat 03:30 du ve ben GİDDAR da heyecanla 125. sayfaya ulaşmıştım. Bu birçoğuna göre yavaş bir tempo ancak ben okurken her kitapta insanların normal konuşma hızında, kafamda sahneleri canlandırarak okuyorum. Bu şekilde GİDDAR ın beni oyalamaktan öteye geçtiğini ve odaklanmama neden olup uykumu kaçırdığını fark ettim. Hemen yoğurt a başvurdum tv den bir kanal açıp uykuya geçtim. Asıl enteresan olan şey sabah uyandığım anda gerçekleşti. Uyandığım anda kafamda bir sinema filmi sahneleri dolaşıyordu ve bir an ikileme düştüm “ben film mi izledim uyurken’’ diye ve birkaç saniye sonra tam uyanışla birlikte gerçeğe dönüş yaptım, o film GİDDAR dı. Yeni eklenen karakterler, sürprizler çok başarılıydı. Çok ayrıntıcı biri olduğumu yakınımdaki insanlar iyi bilir. Bir sinema filminde hatalı, konu mantığının ve bilimselliğin dışında bir durum varsa hep gözüme ilişir. Kısacası başarının ayrıntılarla desteklendiğine inanıyorum, büyük bir yüzde ile. Örneğin bir insanın bitkin bir bedenle sırtına yüklenen ağır bir kayaya ne tür tepkiler vereceği ve hareketlerinin nasıl olacağına dair yapılan anlatım muhteşemdi. Bu ve benzeri tasvirleri gerçekten iyi anlatabilmek için günün birinde benzer durumları yaşamış olmak gerekir ama yazarın tüm bu olanları (dayak yeme, taşıma, sarhoş olma gibi) yaşamış olması pek mümkün değil, bu nedenle tasvirlerin başarısı bir kat daha büyüdü. Kahramanın önündeki hayat içerisinde ihtiyacı olacak güce zor şartlarda ve acıyla hazırlanması oldukça gerçekçiydi.
Takip eden birkaç günde aynı hızda okumaya devam etim. Olayların akışının yanı sıra başlangıç bölümünden ve konudan kopmaması oldukça etkileyici. Kurgular ve kurulan bağlantılar bence kusursuz ki hata olsa kesin yakalardım. 🙂 Kitabın sonlarına yaklaştıkça daha büyük bir hevesle okumaya başladım gerçekten sonunu merak ediyordum ve artık kitap hakkında ne düşündüğümü bile fark edemeyecek kadar kendimi kaptırmıştım. Bu yüzden bu son paragrafı yazmaya bittikten sonra başladım. Benim için en önemli olan konulardan biri Yüzüklerin Efendisi’nde yaşadığım karışıklığı yaşamadan okuduğum herşeyi hızlı bir şekilde benimseyebiliyor olmaktı. Okurken bir noktadan sonra bu roman bir hayal gücü olmaktan ziyade gerçekten böyle bir yaşam varmış hissi veriyor. Hatta felsefesi insana şöyle durup bir düşün diyor. Her ne kadar tanrılar ve onların varlığını tartışmak çoğu insan için bir tabu olsada :). Uzun lafın kısası gözümün önünden ve içimden muhteşem bir sinema film i geçti.
Birçok yazarın yazmış oldukları ilk kitaplarında deneyimsizliği ve periyodik olarak ilerleyen gelişimi görmek gayet mümkün. Bunu da çok normal karşılarız, aslında bu hemen hemen her meslekte geçerlidir ancak belki de fark ı yaratan bunun bir meslek olmadığını gösterebilen yazarlardır. Ben Giddar da bunu açık bir şekilde gördüm. Giddar ı bugün tüm dünyada tanımayan, kime okutsanız size herhalde bu kitap yazarının en az 10. eseridir der. Çünkü bütünüyle ustaca yazılmış bir kitap. Bugün dünyaca ünlü bir çok yazarın ilk kitaplarından denemeleri diye bahsedildiğini hepimiz biliyoruz, bence bu acı bir sınıflandırmadır, 🙂 Bu gözle bakınca Giddar bir kitap , deneme değil … Şimdi bu kitap nasıl onca zaman kitaplığımda durdu ve ben okumak için bu kadar zaman kaybettim diye kendi kendime kızıyorum, fantastik kitap okumayan adamın evrimi 🙂
Bazı şeyler vardır bittiğinde hem çok mutlu olursun hem de üzülürsün. Giddar ı okuduğum için çok mutluyum, bittiği için çok üzgünüm ama ikincisi geliyor olduğu için çok sevinçliyim. 🙂
Ruhuna sağlık Erbuğ KAYA …
Çok teşekkür ederim Cemil:)