Biraz sonra anlatacaklarım bugün servisten inip eve gidene kadar gördüklerim ve yaşadıklarımdır.
Servisten indim. Bahariye Caddesi’ne giden yokuşu çıktım. Yokuşla caddenin kesiştiği köşede bir pastane var. Önümden iri, dinç görünen bir adam ve elinden tuttuğu ufacık oğlu geçiyor. Ufaklığın suratı asık. Belli ki pastaneden bir şey istemiş ama babası almamış. Babanın, “İleride onu sana almadığım için bana teşekkür edeceksin,” dediğini duyuyorum. Hava soğuk. Normalde üşüyen biri değilimdir ama sıcak evime gitmek için sabırsızlanıyorum. Yine de bir rutinimden vazgeçecek değilim. Caddenin karşı tarafına geçiyorum ve kendime sigara sarıyorum. Ara sıra gördüğüm saz çalıp, türkü söyleyen yaşlı ozan o soğuğa rağmen bugün de gelmiş. Uzun beyaz sakallı. Beresini her zaman gözlerine kadar indirir. Sazına baktığı için yüzünü göremezsiniz. Yere bağdaş kurmuş, sırtını kilisenin bahçe duvarına vermiş türküsünü okuyor. Türkü nedir, kimindir bilmiyorum ama çok güzel. Sigaramı yakıp ozanı dinliyorum. O sırada siyah çerçeveli gözlük takmış, bereli, sırt çantalı ufak bir çocuk görüyorum. En fazla yedi yaşında. Hani şu zekası yüzüne yansıyan, cin gibi bakan afacanlardan. Annesiyle yarışmak istiyor. Belli ki anne işten çıkmış yorgun. Koşmak istemiyor. Ufaklık, “Bir öpücük versem,” diyor. Anne, “O zaman turbo modu,” diye cevaplıyor. Çocuk annesini yanağından öper öpmez ikisi de koşarak önümden uzaklaşıyorlar. Ezan okunmaya başlıyor. Ozan türküsünü kesiyor. Ağır ağır penasını sazın tellerine takıyor, sazı yanına bırakıyor ve sağ elini kalbinin üstüne koyup öne doğru eğilerek ezanı dinliyor. Ozanın önünden geçerken cebimdeki bütün bozuk paraları onu rahatsız etmeden yanındaki saz kılıfına bırakıyorum. Sigara içme boyu evime yürüyorum. Sokağımızın üstündeki eczaneye ilaç almak için giriyorum. Eczanedekilerle birbirimizi tanıyoruz, adımı söyleyerek iyi akşamlar, diyorlar. İçeride bizim mahallenin esnaflarından biri daha var. Onunla da selamlaşıyoruz. İlacı alıyorum on bir lira tutuyor. Cebimde yirmi lira var. Eczacı hanım, “Bir liranız var mı?” diye soruyor. “Maalesef,” diyorum. O sırada eczanedeki esnaf, “düz hesap olsun,” diye eczacı kadına bir lira uzatıyor. Aman, lütfen demelerimi, lafımı olur diye karşılıyor. Çok teşekkür edip, tokalaşıp eczaneden çıkıyorum. Eve gidiyorum.