(Bu yazının orjinali 13 Temmuz 2006’da Sinir Stres’de yazılmıştır.)
laura saten geceliğini giyip, muhteşem yatak odasına girdiğinde; bir tanecik aşkı george, onu, uzanmış, komedinin üzerindeki okuma lambasını yakmış, ters tuttuğu kitabı okuyormuş gibi yaparak beklemektedir. laura bunu fark etmez bile. george’unun yanına beyazlar içindeki yatağına uzanır. george’da okumakta olduğu ‘suç ve ceza’yı komedinin üstüne bırakır. birbirilerine iyi geceler dileyip, huzurla kafalarını yastığa koyarlar.
Bağdat. gece yarısını geçmiş. amerikalı askeri tim, dar bir sokağa, harekât düzenliyor. aynı filmlerdeki gibi biri köşeyi kontrol ediyor, ‘clear’ sonra diğerleri geliyor. kendilerince oyun oynuyorlar. baskına geldikleri eve vardıklarında kapının önünde birikiyorlar, biri kapıyı kırıyor, diğerleri hızlıca içeri dalıyorlar. karanlık evi rastgele tarıyorlar. Askerlerden biri bağıtıyor. “these bullets for you from bush for your peace” woww. di mi? Sonra askerlerden biri bağırıyor. “clear”. dünyayı bir kaç teröristten daha kurtarmanın huzuruyla fenerleri yakıp içeriyi kontrol ediyorlar. işte, bir terörist anası ve bundan 30 yıl sonra kesin terörist olacak üç yavrusu. ölü. görev başarıyla tamamlanmıştır.
george uykusundan kan ter içinde bağırarak uyanıyor. laura dönüp ne olduğunu soruyor. kabus gördüm diyor george. yok bir şey diyor laura, sadece kabus uyu sevgilim.
suç işeyen bir insanın yanında yatan eşi de, bu suça ortaktır. bir şey yokmuş gibi davranamazsın. katilin yanında yatamazsın.
bu nasıl oluyor? yani george bush çıkıp da gözümüzün içine bakıp ırağa uygarlık götürmek için gidiyoruz diyor. biz de aa süper diyor muyuz? petrol yalan yani. bu ne? nasıl bir şey? herkes her şeyi biliyorken bush elini kolunu sallayarak istediğini yapıyor. bir ülkeyi dağıtıyor, şımarık. bir taşla iki kuş. hem petrol elde edilecek, hem kuleleri yıkan teröristlere karşı ülkesini savunan mükemmel başkan görüntüsüyle oy toplayacak. hem de muhtemelen, kulelerin yıkılmasında senin parmağın varken… iyi kafa. lütfen bir yerlerden bulun ve muhalif Micheal Moore’un Fahrenheit 9/11’ini izleyin.
bir ülkede insanlar bush’un kurşunlarıyla kan ağlarken bir ülke silah tüccarlarının, yeni silahlarını görücüye çıkardıkları panayır yerine dönmüşken laura, first lady, first lady dolaşmaya devam ediyor. önemli değil taşıdığı sıfatı korumak için buna değer. hayır diyemiyor kocasına, bu suça ortak olamam diyemiyor. terk edemiyor.
zaman geçiyor, ırak amerika için düşünüldüğü gibi kolay lokma çıkmıyor. iran, kuveyt savaşı atlatmış, savaşmayı bilen ıraklılara karşı, play station’un başından kaldırılmış evangelistlerin pek şansı olmuyor. vietnam misali cenazeler ülkeye dönmeye başlayınca aileler tepki gösteriyor. bush oy kaybetmeye başlıyor. yeni seçimleri kaybedecek gibi. ve birden laura bush’u terk ediyor. çünkü artık bu adamla işi bitmiştir. yeniden başkan olamayacak. güçsüz bir adamın yanında duramaz laura. en azından tarih onu abd başkanını terk eden kadın olarak hatırlasın.
bush ne yapıyor bunun üzerine. kendisi gibi, yırtıcı gerçek bir kadına ulaşıyor. condoleezza rice(adı bile korkunç) şimdi bu iki kafadarın yeni seçimleri kazanmak için bir şeyler yapması, amerikalıları yeni bir senaryoya inandırması gerekiyor.
sorun değil müslüman ülke çok. birinin biyolojik silahı var dersin girersin. birinin nükleer. birine uygarlık götürürsün, birine barış. yeni hedef İran. 2008’e az kala abd’de bir yerler patlayıp sonunda İran yaptı derlerse hiç şaşırmam.
ölen insan. ağlayan ana, baba, eş, çocuk. bunu yapan, yaptıran nasıl insan? bu nasıl vicdan?